Başlarken...

Başlarken...
Kalem, aklın dilidir. Cervantes

25 Şubat 2016 Perşembe

Hocalı Katliamı !


                                              
                                             EN SOĞUK GECE:HOCALI!




Binlerce yıllık insanlık tarihini incelediğimizde insanoğlunun,bilim ve teknolojide,yaşam koşullarında olağanüstü ilerleme ve değişimini görmekle birlikte savaşların,katliamların,vahşetlerin de hiçbir zaman duraksamadığını,değişik coğrafya ve tarihlerde farklı aktörlerce o acımasız,çirkin yüzünü bizlere defalarca en derin şekilde hatırlattığını görmekteyiz.

İnsanoğlunun iyi ve kötü arasındaki ikileminden olsa gerek bunca yaşananlar. Ne acıdır ki geçmişten beri üzerinde yaşadığımız bu topraklarda o kadar çok şahit olduk ki buna, belki de bu acıları en iyi anlayan, bilinçaltında ve yüreğinde her zaman hisseden, hangi milletten olursa olsun zulme uğrayana, ezilene her zaman  hiçbir karşılık  beklemeden  yardım eden, sıkıntılarını paylaşan nadir milletlerden biriyiz yeryüzünde. 

      Her sene 26 Şubat günü yaklaştığında bu düşüncelerle içimi bir titreme kapsar, soğuğu hissederim sanki iliklerimde.Bu, insanı kasıp kavuran, buz gibi bir  şubat soğuğu değildir, farklı bir his vardır. Uzaklardan gelir, ruhumun ve yüreğimin çok yakın ama mesafenin uzak olduğu Hocalı’dan gelen bir soğuktur bu. Avucuna alıp sıktığın vakit toprağı kanın benliklerimize oluk oluk aktığı, Dağlık Karabağ’ın o kadim Türk yurdu Hocalı’dan. Dünyanın bir kısmı, sıcacık yuvalarında her şeyden habersiz mutlu bir şekilde yaşarken Ermeni milislerin evlerini, camilerini, okullarını yıktıkları, ata yurtlarından her ne şekilde olursa olsun koparmak, yaşam sahnesinden silmek istedikleri o masum Azeri kızı düşünürüm, tarih boyunca bağımsızlık ve özgürlük uğruna yaşamış yüce bir milletin soyundan gelen çıplak ayaklı çocuğu düşünürüm, evlatlarını vatan için gözünü kırpmadan savaşa gönderen, günlerdir aç olduğu halde kalan birkaç lokma ekmeğini çocuklarına yediren kadını düşünürüm, 80 yaşına gelmiş ama yine de vatanını savunmaktan çekinmeyen, elinde silahıyla onlara meydan okuyan ihtiyar dedeyi düşünürüm. En soğuk geceyi düşünürüm… 

      O gün, insanlık tarihinin kanla ıslanmış kalın yapraklarında yer alan kızıla boyalı bir gündür benim için.Bir gece içerisinde 83 ü çocuk, 106 sı bayan olmak üzere 613 kişinin gözleri oyularak, vücutlarının farklı yerleri kesilerek, derileri soyularak hunharca katledildiği, 487 kişinin ağır yaralandığı, 1200 den fazla insanın çeşitli işkencelere maruz kalarak esir alındığı bir utanç gecesidir o gün. Geride kalan binlerce insanın yaşamla ölüm arasındaki ince çizgide nereye gideceklerini kestiremeden yol aldıkları, karlı ırmakları, buz gibi suları can havliyle aşarak sığınacak bir ışık, sıcak bir yuva aradıkları bir gece… 

      Aradan geçen koca  17 yıl boyunca yaşanan dehşet gözlerinden hiç silinmedi  Hocalı’lıların..Yüzyıllardır yaşadıkları ata yurtları ve kalpleri hala işgal altında o korkunç vahşeti yaşatanlarca.Hepsi bir gün evlerine dönecekleri, benliklerini bulacakları o güzel günü hayal ederek yaşıyorlar umutlarını yitirmeden. Kaçkın ve göçkün diyorlar onlara. Tüm dünya görmezden gelse, umursamasa da kimisi vagonlarda, kimisi çadırlarda, kimisi barakalarda yaşamaya çalışıyor yaşamak eğer bu kadar kolaysa bu topraklarda. Çocuklarının birçoğunun ayağında yine ayakkabı yok, üşüyor o minicik ayaklar tıpkı 17 sene önce o soğuk gecedeki gibi. Çıplak ve soğuk… 
      Kan ekildi bu topraklarda yüzyıllarca modern yöntemlerle, hasat mevsimlerinde ise biçilen tek üründü ölüm… 

     İçimi kaplıyor yine bir titreme, uzaklardan bir soğuk gelmekte. Hocalı’dan  gelen çığrışın, vahşetin, gözyaşlarının soğuğu karışıyor yine havaya. En soğuk gecenin  uğultusu geliyor kulaklarıma. Hocalının uğultusu… 

                                                                                                          Şubat 2007
                                                                                                          Göksal KILIÇ

8 Ocak 2016 Cuma

ULUSLAR ARASI HUKUK BAKIMINDAN KARABAĞ İŞGALİ



Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla birlikte Güney Kafkasya cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazanmıştır.Bu süreçte Ermenistan, Dağlık Karabağ’ın da dâhil olduğu Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisine tekabül eden bölgeyi işgal etmiştir.Karabağ tartışması 1988-1989 yıllarında bölgede bazı kesimlerde yoğun nüfusa sahip olan Ermenilerin bağımsızlık için referandum düzenleyip bağımsızlık kararı almasıyla başlamış,sonrasında şiddetli çatışmalara,bir milyona yakın insanın göç etmesine yol açan trajik bir savaşa yol açmış,1994 yılında ise yapılan anlaşma ile taraflar ateşkes ilan etmiştir.Ermenistan’ın bu haksız işgali Azerbaycan’ın binlerce asker kaybına yol açmış,Hocalı,  Ağdam gibi birçok yerde katliamlara,milyonlarca insanın yerlerinden göç etmesin sebep olmuştur.Halen, 9 milyon nüfuslu Azerbaycan’da 1 milyondan fazla göçmen yaşamaktadır.Ülkedeki her 9 kişiden 1’i mülteci konumundadır.Azerbaycan’da mültecilere “kaçkın” denmekte,ülkedeki kaçkınların sayısı toplam nüfusun yüzde 13’üne denk gelmektedir.İşgal sadece insanlık dramına yol açmamış,maddi açıdan da işgal neticesinde toplam uzunluğu 25 bin km olan otomobil yolu, toplam uzunluğu 3984 m olan 160 köprü, 14.500 km uzunluğunda elektrik hattı, 2500 elektrik trafosu, 2.000 km gaz boru hattı, 160 su deposu, 34'ten fazla gaz dağıtım istasyonu tahrip edilmiştir.Toplam 140.000 öğrenci kapasiteli olan 600 okul,53 bin öğrenciye hizmet veren 65 meslek lisesi,2 yüksek öğrenim kurumu yok edilmiştir.700 kadar sağlık ocağı,bu bağlamda 800 yataklı hastane,poliklinikler,doğum evleri,eczane binaları,acil yardım hastaneleri dağıtılmıştır.Sağlık hizmetlerine verilen zarar toplam 1,2 milyar dolara yakındır. Birçok müze,cami,külliye talan edilmiştir.Azerbaycan Cumhuriyeti toplam 22 milyar dolar meblağında zarara uğramıştır.

            Aradan geçen süre zarfında Azerbaycan Cumhuriyeti, sorunun uluslar arası hukuk kurallarına uygun barışçıl yollarla çözümlenmesi için Birleşmiş Milletler,AGİT Minsk Grubu gibi uluslar arası kuruluş ve teşkilatlar,konuyla alakalı devletler,dünya kamuoyu nezdinde her türlü girişimde bulunmuş ancak Ermenistan’ın katı ve kabul edilemez tutumu yüzünden işgal henüz sona erdirilememiştir.Elbette Ermeniler bu sorunda tek başına hareket etmemekte,işgalin başladığı günlerden bu yana  Rusya’nın askeri ve diplomatik desteği ile mevcut durumu sürdürmektedirler.

         Ermeniler işgal ile birlikte  Dağlık Karabağ Cumhuriyeti olarak adlandırılan devlet kurduklarını iddia etmektedirler.Ermenilere göre Karabağ Ermenileri “self-determinasyon” (kendi kaderini tayin) hakkını kullanarak kendi bağımsız devletlerine sahip olmayı seçmiş ve Azerbaycan’a karşı bağımsızlık savaşı vermişlerdir.Ancak bu cumhuriyeti de facto olarak tanıyan hiçbir devlet yoktur.Ermenistan,bilerek buranın bağımsız bir cumhuriyet olduğunu ileri sürmekte,böylece uluslararası toplumu,tanımadığı bu cumhuriyeti kamuoyu nezdinde fiilen ve hukuken tanımasını sağlamaya çalışmaktadır.Tüm bu çabalara rağmen uluslar arası toplum bu cumhuriyeti tanımamakta,barış görüşmeleri konusunda Azerbaycan ve Ermenistan’a telkinde bulunmaktadır.Fakat devletlerin bölgedeki çıkarları,bölgenin enerji nakil hatlarının geçişinde stratejik bir konumda bulunması,bölgeye yakın Türk Cumhuriyetlerinin ve tarihi İpekyolu bağlantısının kurulmasının istenmemesi gibi birçok faktör yüzünden sorunun çözümü konusunda atılmış somut,eşitlikçi ve hukuka uygun bir çözüm de şimdiye kadar ortaya konmuş değildir.

           Uluslararası hukuk bağlamında soruna baktığımızda Ermenistan’ın Azerbaycan toprakları olan Karabağı işgalinin hiçbir geçerli ve tutarlı yanı yoktur.İşgal edilen bölgede self determinasyon hakkının kullanıldığının iddia edilmesi gerçek dışıdır.Bölgenin tarihsel süreçte nasıl yönetildiği,halkların nüfus yapısının oranı konusunda birçok belge ve bilgi mevcutken sanki burada yaşayan çoğunluğun Ermeniler gibi gösterilerek bölgenin tamamının işgal edilmesinin hiçbir hukuki dayanağı mevcut değildir.Azerbaycan,hukuk kurallarının işletilmesi konusunda son yıllarda önemli çabalar sarf etmektedir.Yakın tarihte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Yüce Divanı 16 Haziran 2015 te Chiragov ve Diğerleri v. Ermenistan ve Sargsyan v. Azerbaycan davaları hakkındaki kararlarını açıklamıştır.Altı Azerbaycan vatandaşının Karabağ savaşı esnasında evlerinden ayrılmak zorunda kaldıkları,evlerine dönemedikleri ve kendi mülkleri üzerindeki kontrolden mahrum bırakıldıkları iddiasıyla açmış olduğu bu davada mahkeme ,altı Azerbaycan vatandaşının Laçin’deki evlerinden ayrılmak zorunda bırakıldıklarını, ev ya da arazi gibi mülkleri üzerindeki kontrollerinin ellerinden alındığını kabul etmiştir.Mahkeme,Ermenistan’ın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Madde 1,8 ve 13 ü ihlal ettiğine hükmetmiş, Ermenistan ve davacıları kararın bildirilmesinden sonraki bir yıl içerisinde tazminat konusunda bir anlaşmaya varmaları için görüşmeye davet etmiştir.Bu mahkeme kararı her açıdan sorunun çözümünde önemli kazanımlar ortaya çıkarmıştır.Öncelikle sorunun çözümünde taraf olarak sözde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti değil Ermenistan dikkate alınmıştır.Buranın ayrı bir cumhuriyet olduğu tezi çürütülmüştür.Bir diğer önemli husus da sayıları yüz binleri bulan kaçkınların ilerde açacakları tazminat talepli davalarda benzer hükümler çıkması halinde Ermenistan’ın ekonomik olarak oldukça zor duruma düşecek olmasıdır.
           
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Yüce Divanı’nın vermiş olduğu karar Azerbaycan’ın haklı davasında uluslar arası hukuk desteği bakımından oldukça önem arzetmekte,Azerbaycan’ın yaklaşık topraklarının %20 sinin Ermenistan tarafından fiilen işgal edildiğini dolaylı yoldan hukuk zemininde doğrulamaktadır.Sorunun çözümünde elbette hukuk kuralları tek başına yeterli olmamakta,küresel ve bölgesel güçlerin siyasi bakışları ve politikaları meseleye yön vermektedir.Ancak ne olursa olsun bu güçler de uluslar arası hukuktan tamamen koparak,uluslar arası hukuka aykırı hareket edemeyeceklerine göre Azerbaycan’ın bu tarz hem kişisel,hem de devlet tarafından ortaya konan girişimleri arttırması gerekmektedir.Toprak bütünlüğünü sağlamış,egemenliğini koruyan güçlü bir Azerbaycan’ın olmasının hem Türkiye için hem de diğer bölge devletleri için bölgenin istikrarı yönünde önemli sonuçlar doğuracağı unutulmamalıdır.08/01/2016



                                                                                                           Av.Göksal KILIÇ







                                                                                                               
                                                                      



      KAYNAKÇA
1-       www.wikipedia.org
2-       Hukuki Açıdan Dağlık Karabağ Sorunu:Chiragov ve DiğerleriV.Ermenistan Davası 
           Turgut Kerem Tuncel  AVİM 26/06/2015

1 Ocak 2016 Cuma

KADINA ŞİDDET



Son yıllarda gittikçe artan kadına şiddet eylemlerinden içimizi yakan,herkesin yüreğini burkan bir olay yaşandı geçtiğimiz günlerde.Özgecan Aslan adlı üniversiteli kızın bindiği dolmuşta darp edilerek hunharca katledilmesi bir anda ülkemizin başlıca gündemini oluşturdu.Yaşanan olay gerçekten kelimelerle anlatılamayacak kadar üzüntü vericiydi.Ancak maalesef bu ve buna benzer olaylar ne ilk ne de son olacak gibi.Uzun yıllardır artarak devam eden kadına yönelik şiddetin belki de patlama noktasıydı bu olay.Adliye koridorlarında hemen hemen benzer veya daha da kötü bir çok olaya yıllardır şahit oluyoruz.Bunların çoğu görsel ve yazılı basına yansımıyor bile.Cinsel saldırılar,aile içi şiddet,töre cinayetleri,başlık parası,zorla evlendirme, boşanma ve benzeri aile hukukundan kaynaklı davalarda maalesef kadınlarımız korunamamakta,olay neticesinde veya  bir çok davada dava devam ederken karşı tarafça şiddet görmekte veya  ölümler yaşanmaktadır.Peki kadına yönelik şiddetin fazla oluşunun sebepleri nelerdir ülkemizde? Bu sebepler genel olarak  sosyo kültürel olarak ülkemizde erkeğin kadına göre daha üstün olduğu,erkeğin daha çok  söz hakkının olduğu düşüncesi,evlilik birliğinde paylaşılan roller,kadının ekonomik olarak erkeğe daha çok bağlı olması,eğitimde fırsat eşitliği konusundaki dengesizlikler,kadının toplumsal ve siyasi hayatta temsilinin zayıf oluşu,devletin bu gibi durumlarda kadını yasal ve diğer yönlerden korumasının yetersiz kalması gibi birçok etken kadına yönelik şiddetin ortaya çıkmasında,meşrulaştırılmasında rol oynamaktadır.Yine son yıllarda toplumsal olarak birçok değerimizin yitirilmesi,aile  ve manevi bağlarının zayıflaması,kadının sürekli cinsel bir obje olarak ön plana çıkarılması,gelenek ve kültürlerden uzaklaşılarak küreselleşmenin yarattığı, sorgulamayan,düşünmeyen,çevresindeki olaylara ve hayata etkisiz,tepkisiz kalan bir toplum düzeni oluşması da kadına yönelik şiddetin artışının sebeplerindendir.
  
Kadına şiddet sorunu sadece bizim gibi gelişmekte olan ülkelere ait bir sorun değildir.Gelişmiş ülkelere baktığımızda  bu ülkelerde de kadına şiddetin fazlasıyla var olduğunu görmekteyiz.Her yaştan,her eğitim düzeyinden,her gelir düzeyinden insanın kadına şiddet uyguladığı söylenebilir.Ancak önemli fark şudur ki gelişmiş ülkelerde bu tarz durumlarda veya öncesinde sosyal devlet ilkesi gereği oldukça fazla koruma kalkanı oluşturulmuştur.Devletin sığınma evleri,kurumları,etkin ve sert bir yargı sistemi,sivil toplum kuruluşları,etkili bir kamuoyu baskısı sayesinde yaşanan insan hakları ihlalleri ve şiddet minimuma indirgenmekte,yaşananlar sonrası kadınların rehabilite edilmesi ve topluma kazandırılması süreci çok daha kolay ve sağlam olmaktadır.Ülkemizde ise maalesef devletin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde yürüttüğü çalışmalar oldukça yeni olmakla birlikte yetersiz ve etkisiz kalmaktadır.İşin en önemli ayağı olan yargı sistemi ise maalesef diğer konularda olduğu gibi bu konuda da çözüm sağlayamamaktadır.Zaten dünyanın hiçbir yerinde toplumsal sorunlar tek başına yargı ile çözülemez.Birçok destekleyici  etmenin bir arada olması ile çözüme ulaşılabilir.Hukuk sisteminin içinde olan biri olarak şunu söyleyebilirim ki ülkemizde birçok sorun yıllardır yargının sırtına atılmakta ve çözüm beklenmektedir.Zaten kendi içinde birçok sorunla boğuşan yargının tek başına,sadece kanunları uygulayarak sorunları çözmesi mümkün değildir.

Peki kadına şiddet durumlarında nerelere başvurulabilir ve yardım alınabilir.?Öncelikle bu tarz bir durumda en yakın polis merkezine veya jandarma karakoluna gidilmelidir.Şiddete yönelik durum izler kaybolmadan derhal doktor raporu ile belgelenmelidir.6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında  en yakınımızdaki Cumhuriyet Savcılığına veya Aile Mahkemelerine başvurulabilir.Bu kanun kapsamında önleyici ve koruyucu birçok tedbir alınabilir.Örneğin şiddet eyleminde bulunabilecek kişilere uzaklaştırma kararı alınabilir,aile konutu şerhi düşülerek ortak konut tahsisi sağlanabilir,kadına koruma tahsis edilebilir.Yine şiddet gören kadınlar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüklerine başvurarak sığınma ve psikolojik destek alabilir.Özellikle sığınma evleri kadının şiddet sonrası korunma ve barınma gibi en temel ihtiyaçlarına oldukça  yarar sağlamaktadır.

Tüm bu önleyici ve koruyucu tedbirler,yasal düzenlemeler gerekli olmakla birlikte unutulmamalıdır ki sorunun çözümünde en önemli olan şey empati yapmaktır.Kadına yönelik bir şiddet olayı yaşandığında acaba bu bizim en yakınımızdakilere  veya şahsımıza yapılsaydı neler hissedecek idiysek  ona göre davranmalı,bireysel ve toplumsal duyarlılığı,etkinliği göstermeliyiz.Unutmamalıyız ki kadın,toplumun oluşmasının,gelişme ve ilerleyişinin temel direğidir.Kadının cennetle müjdelendiği,her fırsatta sevgi ve hoş görünün,iyiliğin,toplumsal birlik ve dayanışmanın vurgulandığı dini inancımız da bunu gerektirmektedir.Kadının her zaman güzelliklerle,zerafetle anıldığı,Özgecanların katledilmediği,Özgecanların dimdik ayakta,yaşamın her alanında,her yer ve zamanda yüzünde gülücüklerle dolaştığı bir toplum dileğiyle…

                                                                                            
                                                                                                MART 2015



                                                                                              Av.Göksal KILIÇ